Prof. Dr. Ömer KORKUT S1B1

26 Şubat 2025

Röportaj Transkripti

Sunucu Hicrani Talha Sorgun (S) : Sav Dergi Bir Hukukçunun Portresi serimizin ilk konuğu Prof. Dr. Ömer Korkut, kendisi Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Anabilim Dalı Başkanı olup bir
ticaret hukukçusudur. Hocam hoş geldiniz, bizi kırmadığınız için teşekkür ediyoruz. İlk soruyla başlayalım isterseniz. Kişisel olarak sizi tanımak istiyoruz. Nerede, nasıl bir aile ve sosyal çevrede doğdunuz? Eğitim hayatınız nasıldı? Büyüdüğünüz çevre ve eğitim hayatınız ilerleyen hayatınızı nasıl etkiledi?

Prof. Dr. Ömer KORKUT (KORKUT):  Teşekkür ediyorum, epey kapsamlı bir soru oldu. Adana’nın Feke ilçesinde dünyaya geldim. İlkokul, ortaokul ve liseyi Adana'da okudum. Şehirde yaşadım ama yazları hep Feke'ye yaylaya giderdim. Öncelikle gençlik yıllarıma baktığımda, soğuk pınarlar, ırmaklarda yüzmek, meyve ağaçları ve keçilerle beraber geçirdiğimi hatırlıyorum. O yüzden mutlu bir çocukluğum olduğunu söyleyebilirim. Beş çocuklu bir ailede dünyaya geldim, ilk çocuğum. Bu anlamda hep bir ağabey olma sorumluluğum vardı ama hatırladığımda, baktığımda güzel bir çocukluk geçirdiğimi düşünüyorum. Hayatıma yine baktığımda büyükbabam vardı. Allah rahmet eylesin, çok değerli bir insandı. Onun da babası Ömer Korkut, on iki yıl askerlik yapmış. Yemen ve Çanakkale'de savaşmış bir gaziydi. Ben bir yaşındayken vefat etmiş, bana isminin verilmesini o söylemiş, ondan dolayı da benim adım Ömer. Öyle bir gazinin torunu olmaktan da mutluyum. Onun dışında eğitim hayatımla ilgili şunu belirtebilirim: Büyükbabam dediğim gibi çok değerli bir insandı gerçekten, kendisi benim dinimi de öğrenmemi istemişti. Dolayısıyla beni İmam Hatip Lisesi’ne göndermişler. Ben tabi o zamanlar hangi okulların olduğunu fark edememiştim. Adana'da bir Kışla Mahallesi var, bilenler biliyordur. Benim çocukluğum orada geçti. Orada ortaokulu okudum ama sonra eski İmam Hatip Lisesi’ne gittim. Orada çok güzel arkadaşlıklarım oldu. Mesela, bizim sınıftan dokuz kişi hukuk fakültesi kazanmıştı, dört tanesi Ankara Hukuk’tu. Biz hala bu arkadaşlarla görüşüyoruz. O yıllarda böyle güzel bir arkadaşlık oluştuğunu söyleyebilirim.

S: Hocam peki hukuk fakültesine nasıl karar verdiniz, aklınızda hep hukuk mu vardı?

KORKUT: Aslında en başlarda hukuk düşünmüyordum ama şunu hatırlıyorum: İlkokulda bir öğretmenim vardı. İz bırakan öğretmenler olur ya, işte o da öyle güzel ve iyi bir öğretmendi. Adı Mahide İpek’ti. Ben derste biraz heyecanlı bir çocuktum; hoca derste soru sorduğunda kimse cevap verememişse hemen atlar, cevabı ben verirdim. O da kızar, "Sen bunu avukatı mısın, niye sen cevap veriyorsun?" derdi. Avukatlık meselesi de aslında böyle başlamıştı. Biraz da haksızlık gördüğüm zaman müdahale etmek, onu engellemek gibi davranışlarım, farkında olmadan beni hukuka doğru yönlendirdi diyebilirim.
Ama öte yandan, ilkokuldan itibaren çok fazla kitap okuyordum. Bu kadar çok kitap okuduğum için meslek olarak o yıllarda belki de yazar olmayı isterdim diye düşünüyorum. Yani o okuduğum yazarları ve onların güzel eserlerini görünce, yazar olmanın sanki daha ideal bir meslek gibi geldiği bir dönemdeydim. Fakat zamanla karşıma hukuk çıktı ve oradan devam ettim.

S: Hocam konusu açılmışken hayatınızda iz bırakan üç tane yazar veya kitap söyleyebilir
misiniz?

KORKUT:  Çok sayıda kitap okudum ve her kitaptan farklı etkilendiğimi söyleyebilirim. Belki burada üç tane yazar saymak zor olabilir ama şunu belirteyim: Çok fazla kitap okuduğumdan bahsetmiştim. Bizim dönem biraz farklıydı; şu anki gençler belki bu dediğimi çok iyi anlamayacaklardır. Adana’da büyük bir kütüphane olan Kültür Sitesi vardı, şu an Merkez Camii’nin karşısına denk geliyor. Bunun dışında halk kütüphaneleri de ilçelerde mevcuttu. O yıllarda çok fazla kitap ve kütüphane yoktu.
İlk kitap okumaya yoğun bir şekilde Teksas Tommiks kitaplarıyla başladım. O dönemde kitaplar arasında değiş tokuş yapardık ya da kütüphanelerden kitaplar ödünç alırdık. Ayrıca kitapçılara gittiğimizde de ödünç alarak okuyabiliyorduk. Kitap satın almak o zamanlar çok daha kısıtlı imkanlarla mümkün oluyordu. Öyle olunca, gazete ve dergi gibi ne bulduysam okurdum. Kısıtlı imkanlar nedeniyle çok fazla seçici okumadım. Günümüzdeki imkanlar olsa, muhtemelen özellikle dünya klasiklerinin hepsini okumak isterdim. Elbette bir kısmını okudum ama o yıllarda çok fazla okuma yaparken, çok seçici olmadan okumuş oldum. Hatta bir gazeteyi okuduğumda ölüm ilanlarına kadar okuduğumu hatırlıyorum. Yani ne varsa, ilk sayfadan başlayıp son sayfaya kadar okuyordum. Ama şimdi düşünüyorum, tabii ki bu çok sağlıklı bir okuma değil. Siz şu an çok şanslısınız ama şöyle tersten bir durum da var: Şu anda o kadar çok seçenek var ki, hangisinin doğru kaynak olduğuna karar vermekte güçlük çekiliyor.
Ama her zaman klasik eserler denir ya, onlar bence doğru kaynaklardır, onları mutlaka okumak gerekir. Yani bir Shakespeare’i okumak gerekir ama öte yandan kendi edebiyatımızdan da Ömer Seyfettin’i veya Peyami Safa’yı okumak gerekir. Yani bir eser saymak yerine, bu temel eserleri okumakta fazlasıyla yarar olduğunu düşünüyorum.

S: Teşekkür ederiz Hocam. Peki akademiye nasıl yöneldiniz?

KORKUT: Aslında akademi ile ilgili şunu da söyleyebilirim: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Bizim okuduğumuz yıllarda sınıfımız üçe bölünmüştü ve aynı yıl 850 öğrenci kabul edilmişti. O dönemde durum böyleydi ve son sınıfa geldiğimde sınıf mevcudu iki binden fazlaydı. Böyle kalabalık bir ortamda öğrencilik yapınca, akademisyenlik pek aklıma gelmemişti çünkü o kadar büyük bir sınıfın içinde o tür düşünceler pek gelişmiyordu. Ancak öte yandan, öğrencilik yıllarındayken mahalleden Erdal Selçukoğlu adlı bir arkadaşımız vardı, kendisi Ankara Veterinerlik Fakültesi’nde doktora yapıyordu. Ankara'dan gidip geldiğinde yanımıza uğrardı. Onun akademiyle ilgili düşünceleri ve yabancı dil öğrenmeye dair önerileri, benim akademiye yönelmemde etkili olmuştur diye düşünüyorum.
Ayrıca, avukatlık stajı yaparken de bir şeyler araştırmayı ve okumayı çok sevdiğim için bu yönden devam ediyordum ve üniversiteye geldiğimde, "Ben bir hukukçuyum, peki kendimi nasıl geliştirebilirim?" diye düşündüm. Baktığımda İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde İşletme, İktisat gibi programlar vardı. Ben İktisat alanında yüksek lisans yapmak istedim ve başvuruda bulundum, hatta başvurumu yaptım. Ancak rakiplerim İktisat mezunu olunca yüksek lisansı kazanamadım. Velhasıl, akademiye böyle bir yönelmiş oldum diyebilirim.

S: Hocam, peki akademik kariyerinizde, gerek öğrenci yıllarında gerekse yüksek lisans ve doktora dönemlerinizde ufkunuzu açan bir hocanızdan veya herhangi birinden aldığınız bir tavsiye oldu mu?

KORKUT: Net bir cümle olarak aklıma gelmiyor, belki olmuştur ama her bir hocanın mutlaka ayrı ayrı etkileri vardır. Ancak akademisyen ve bilim adamı olarak Prof. Dr. Yaşar Karayalçın’ı söyleyebilirim. Kendisiyle yüksek lisansta ders almıştım ve çok değerli bir bilim insanıdır. Onun, öğrencilik yıllarımda mutlaka etkili olduğunu söyleyebilirim.

S: Peki Hocam unutamadığınız bir öğrencilik anınız var mı?

KORKUT: Bir sürü anımız var, ama bir tanesini hatırlıyorum. Yaşar Karayalçın'dan bahsetmiştim, kendisi çok değerli bir akademisyendi ve gerçekten çok iyi bir bilim insanıydı. Bir bilim insanının nasıl olması gerektiğini onun derslerinde gördüğünüzde anlarsınız, öyle biriydi. O yüzden derslerini hep saygıyla dinlerdim. Ancak bir gün çok yorgundum. O kadar yorgundum ki, derste önde otururken gözlerim kapanıyordu ve uyumamak için kendimi zor tutuyordum, ama göz kapaklarıma hakim olamıyordum. O sırada hoca, "Galiba uykusuz kalmışsınız" dedi. Bunu duyduğumda kıpkırmızı oldum ve bütün uykum gitti. O an, hocaya karşı bir mahcubiyet duygusunu hatırlıyorum.

S: Peki, öğrenciyken çalışma metodunuz nasıldı? Gerek lisans, gerek yüksek lisans ve doktora döneminde ortalama bir gününüz nasıl geçiyordu?

KORKUT: Şöyle söyleyeyim, birinci sınıfta çok iyi bir öğrenci değildim. Liseden çıkıp üniversiteye gidiyoruz ve üniversitede devam zorunluluğu yok. O yüzden birinci sınıf daha çok olumsuz bir yıl oldu. Sınav dönemine yakın çalıştığımı hatırlıyorum. Biz de öğrenciler genelde öyle olur değil mi? Vize ve finallere yakın çalışırız, geri kalan dönemlerde çok çalışılmaz. Elbette derslere girmeye çalıştım ama ağırlıklı olarak sınav dönemine yakın çalıştım.
Bir de aklımda şöyle bir şey vardı: Hocaların anlattığı dersleri öğrenciler tutuyordu ve bu notlar fotokopi aracılığıyla satılıyordu. Böyle olunca bir derse girmeseniz dahi, hoca hangi konuları anlattı, onları bu şekilde takip edebiliyordunuz. Ama ben bu notlarla yetinmiyordum. Mutlaka ders notları dışında en az bir kitaptan veya mümkünse iki ders kitabından o konuları okumaya çalışıyordum. Genelde kitapta önemli yerlerin, hocanın önemli gördüğü yerlerin altını çizerdim. Daha sonra sınava yaklaştığımda, bu kitaplarda ilgili yerleri okuyarak ve hızlı bir şekilde tekrarlarla sınava hazırlandığımı söyleyebilirim. Ancak her yıl bilincim artmıştı. Dördüncü sınıfa geldiğimde, daha iyi bir öğrenci olduğumu söyleyebilirim.

S: Peki şu an ortalama bir gününüz nasıl geçiyor?

KORKUT: Ben şu an mutluyum, öncelikle bunu söyleyeyim. Ama çocuklarıma baktığımda, mesela oğlum hukuk fakültesini bitirdi ama hiç akademisyenlik düşünmüyor. Benim hayatımın onlara çok cazip gelmediğini söyleyebilirim. Öncelikle günün erken saatlerinde hayata başlıyorum. Fakültede ve evde kendime ayırdığım bir alanım var. Evde salonu kendime ayırdım, eşim de "Burası senin ofisin" diyor mesela. Bilgisayarım, kitaplarım oradadır, hatta güncel kitaplarım evde çoğunlukla bulunur. Çünkü fakültede derse girmek veya başka işlerim olunca, ağırlıklı olarak akademik çalışmalarımı evde yürütüyorum. Fakülteye geldiğimde, işlerimiz varsa, derslerimiz veya diğer akademik idari işlerimiz varsa onları hallediyoruz. Fakülteden çıktıktan sonra da elbette aileyle ilgili işlerimiz olabilir. Ama sonra akşam tekrar masa başına geçerim ve çalışmam epey sürer. Bu anlamda saat 00.00’a kadar çalıştığımı söyleyebilirim, bu hafta sonları da dahil. Ama şunu söylemek gerekir, bir toplantı olabilir veya belki arkadaşımla görüşeceğim gibi şeyler olunca tabii ki çalışmayı bir kenara bırakıp o tür şeyleri yapıyorum. Onun dışında, genelde haftanın yedi günü çalıştığımı söyleyebilirim.

S: Peki Hocam bir web sayfanız var. Öğrencilik yıllarında açmış olduğunuz bir web sayfası diye hatırlıyorum. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Ne zaman ve nasıl başladınız?

KORKUT: Teşekkür ederim, aslında ben avukatlık stajı yaparken o zaman Windows 95 yeni çıkmıştı, internet daha çok yeniydi. O yüzden o web sayfasının yüksek lisans aşamasında ortaya çıktığını söyleyebilirim, öğrenci değildim. Çünkü o zaman 56 K modemler vardı, ses çıkararak çalışan modemlerdi belki bilmiyorum hatırlayanınız vardır. Ben de teknolojiye, bu web sayfalarına ilgiliydim. Bir hukukçu olarak internete baktığımda çok fazla kaynak yoktu. Onun üzerine ben de kendim hangi web sayfalarından yararlanıyorum, böyle bir araştırma yaptığımda yararlı gördüğüm web sayfalarını bir araya getirerek bir sayfa tasarladım. Bunu kendim amatör bir şekilde yükledim. Hatta NTV Magazin olarak geçen bir dergi var. O dergi de o dönemde değerli hukuk sitelerinin tanıtımını yapıyordu. Benim de web sayfamı almışlardı ki benim bir alan adım bile yoktu, tamamen amatör bir sayfaydı. Bu da aslında o dönemde internet alanında yeterli kaynak olmadığını bize gösteriyor. Tabii şu an günümüzde çok müthiş ve değerli kaynaklar var, siz bu bakımdan çok şanslısınız, bunu rahatlıkla söyleyebilirim.

S: Peki Hocam, yabancı dilde aranız nasıldı, nasıl öğrendiniz?

KORKUT: Yabancı dili lisede öğrenmedim, öncelikle onu söyleyeyim. Ben fakülte yıllarında sürücü belgesi alırken, sürücü belgesi aldığım yerde yabancı dil kursu vardı. Orada yabancı dil kursuna başladım. Sonrasında avukatlık stajı yaparken dili tamamen öğrenmek amacıyla tekrar bir dil kursuna gittim. Akademiye de bu yabancı dille girdim. Ancak ben Prof. Dr. Hasan Pulaşlı’nın asistanıydım. Hocanın bana ilk söylediği şey şuydu: "Tamam sen İngilizce ile buraya gelmiş olabilirsin ama burası özel hukuk, ticaret hukuku. Dolayısıyla sadece İngilizce ile akademik çalışma olmaz, mutlaka Almanca öğrenmen gerekir" dedi. Ki ben o güne kadar Almanca’yı hiç bilmiyordum. Onun üzerine Almanca öğrenmeye başladım ve burada da bir dil kursuna gittim. Goethe Institut’te yine bir eğitim aldım. Daha sonra kısa bir süre Almanya'ya gittim, orada da yine bir kursa gittim. Derken bunlar, benim en azından bu akademik çalışmalarda kullanacağım şekilde bilgiye ulaşmama imkan sağladı.

S: Peki Hocam, hukukun diğer alanlarından ziyade Ticaret Hukuku alanını nasıl seçtiniz?

KORKUT: Aslında fakülte yıllarında bana sorsalardı, Türk Hukuk Tarihi ya da Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi alanlarından birini isterdim. Çünkü o zamanlar dünyaya daha idealist baktığımı hatırlıyorum, idealist bir düşünceyle de bu alanlar bana daha ilginç geliyordu. Özellikle tarihin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir hukukçunun mutlaka iyi bir tarih bilincine sahip olması gerektiğini düşünüyorum. ABD’de de mesela tarih veya başka bölüm okunup daha sonra hukuk okunuyor. Bu anlamda tarihin iyi bir zemin olacağını düşünüyorum ki günümüzü yorumlamakta tarih çok çok önemli. O yüzden ben tarihi seviyorum, o dönemden beri bir ilgim vardır ama karşıma Ticaret Hukuku çıktı ve şu an memnunum ve seviyorum.

S: Teşekkür ederiz Hocam, peki sizce bir hukukçu nasıl olmalıdır?

KORKUT: Burada Yaşar Karayalçın’ın bize derste söylediği bir şeyden bahsetmek istiyorum. Ben de bunu derslerimde mutlaka söylüyorum. O der ki: "Bir hukuk eğitimi sonrasında hukukçunun kazanması gereken beş tane nitelik vardır. Birincisi ilkelere hakimiyettir, hukukçu bir kere bu kadim ilkelere hakim olması gerekir. İkincisi müesseselere hakimiyettir; hukukla ilgili kurumlar nelerdir, bu kurumların işleyişi nasıldır vs. bunları hukukçunun çok iyi bilmesi gerekir. Üçüncüsü kavramlara hakimiyettir, bir hukukçunun hukukla ilgili kavramları kullanırken bilinçli olması gerekir ve doğru tercihlerde bulunması gerekir. Aksi takdirde yanlış sonuçlara yol açabiliyor. Dördüncüsü kaynaklara hakimiyettir, iyi bir hukukçu her şeyi bilen değildir; bu anlamda iyi bir hukukçu kaynaklara hakim olan, neyi nerede ve nasıl şekilde bulabileceğini bilen kişidir. Sonuncu nitelik ise problemleri zamanında tespit etmek ve onun doğru çözümünü bulabilmektir. Eğer bir hukukçu bu beş niteliğe sahip olabilirse, gerçekten çok iyi bir hukukçu olarak görevini yapar."

S: Teşekkür ederiz Hocam, üniversitemiz özelinde birkaç soru sormak istiyoruz. Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin ilk öğretim üyesisiniz, ilk öğretim üyesi olmak ve fakültenin doğuşuna şahit olmak hakkında ne düşünüyorsunuz? Fakültenin kurulma döneminde unutamadığınız bir anınız var mı?

KORKUT: Teşekkür ediyorum, evet ilk öğretim üyesi olarak atandım. Benden bir hafta sonra da Maliye bölümünden Maliye hukukçusu olarak Keramettin Tezcan hocamız atanmıştı. Birkaç ay sonra da Mustafa hocamız atandı. İlk böyle başladık, birkaç araştırma görevlisi arkadaşımız vardı. Hep beraberdik, birçok işi beraber yaptık. Ankara'ya gidip Ankara Hukuk Fakültesi dekanıyla görüştük, onların müfredatını inceledik ve biz burada onu uygulamaya çalıştık. BESYO binasının son katında bir dekanlık vardı bir de oda vardı. Dekanlık makamında oturup sürekli hocayla birlikte çalışıyorduk. O zaman asistan hocamız vardı Emre Yıldız, Özge Yenice Ceylan hocamız vardı ama İstanbul’daydı, doktora yapıyordu. Cengiz Bey sekreterimizdi yine o dönem. O dönemler sıcak ve keyifliydi. Gerçekten ayrı bir tadı vardı. Çünkü her şeyi el yordamıyla yapıyorduk. Yani yeni bir fakültesiniz, öğretim üyesi kadrosu daha tam oluşmamıştı ama Ankara’dan, Gazi Üniversitesi’nden, Selçuk’tan hocalarımız sağ olsunlar hep geldiler. Onlarla tanıştık, vakit geçirdik ve çok keyifli olduğunu söyleyebilirim o dönemin. Onun haricinde kurulma döneminde unutamadığım pek bir anı yok ama şunu söyleyebilirim: Hukuk fakültesinin kuruluşunda Prof. Dr. Hasan Pulaşlı hocamız görev aldı. Biz de Mustafa hocamızla birlikte onun yanındaydık. Akademik teşkilat bu şekilde oluşturuldu. Sonrasında bizi YÖK’e çağırdılar. YÖK başkanvekili o zamanlar İzzet Özgenç’ti. İzzet Özgenç, Hasan hocamıza ona fakültenin dekanı olarak görmek istediğini söyledi. Ama maalesef o dönemde Hasan hocamız dekan olarak atanmadı. Hasan hocamız onun üzerine emekliye ayrıldı. Hasan hoca gerçekten gelmiş geçmiş en iyi ticaret hukukçularından birisiydi. Tek başına yazdığı koskocaman dört ciltlik Şirketler Hukuku eseri var. Gerçekten o kapsamda başka bir eser yok Türkiye'de, onu söyleyebilirim. Yani öyle bir hoca burada dekan olarak başlamış olsaydı, belki şu an bulunduğumuz yerden çok daha iyi bir yerde olabilirdik. Çünkü dekan daha sonra atandı, onun haricinde yeni bir fakültedeydi, çok fazla hoca bulunabilirdi ama hepsini kendi yetiştirmek zorunda kaldı diyebilirim. Bu anlamda biraz geriden başladık. O biraz benim için üzücüdür.

S: Peki Hocam, genç akademisyenlere ne önerirsiniz?

KORKUT: Öncelikle hedefleri belirlemek gerekiyor, mesela artık günümüzde hukukçu olmak yetmiyor. Mutlaka belirli bir alanda uzmanlaşmaya ihtiyaç var. O yüzden yüksek lisans olur, akademisyenlik olur farketmez, en azından bir kere kişinin hangi alanlara ilgi duyduğunu, hangi alanları sevdiğini belirleyip o alanla ilgili okumalar yapması, güncel kaynakları takip etmesi gerekiyor. Burada metodoloji de önemli, yüksek lisansta metodoloji eğitimi vermeye çalışıyoruz. Zaten bu bilimsel çalışmanın en önemli noktası metodolojidir.

S: Hocam son olarak nasıl bitirmek istersiniz?

KORKUT: Son olarak, "İlim ilim bilmektir; ilim kendin bilmektir" demiş Yunus Emre. Bence bu anlamda insanın hangi yaşta olursa olsun kendisini bilmesi çok önemlidir. Yani kişinin ne yaptığını, nerede olduğunu, eksik yönlerini, güçlü yönlerini bilmesi ve insanın bu anlamda kendini tanıması çok önemlidir. Benim de bu anlamda önerim hukukçular olarak şu an neredeyiz, ne yapıyoruz, bu konuda bir farkındalığımız olmalı. Umarım doğru bir şekilde öğrencilerimizi yetiştirebiliriz, kendilerine bir hedef koyabiliriz.

Öz Geçmiş

"Bir Hukukçunun Portresi" serisi ile alanında uzman hukukçuların, tecrübelerini müstakbel hukukçulara aktarmalarını sağlamayı hedefliyoruz. Serimizin ilk bölümünde bizi kırmayan Sn. Prof. Dr. Ömer KORKUT'a teşekkürlerimizi iletiyoruz. Kısaca Prof. Dr. Ömer KORKUT: 1973 yılında Adana’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini burada tamamladı. 1991 yılında girdiği Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1995 yılında mezun oldu. Ankara Üniversitesi’nde 2000 yılında yüksek lisans eğitimini, 2006 yılında ise özel hukuk doktora eğitimini tamamladı. 2009 yılında Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne yardımcı doçent olarak atandı. 2013 yılında doçent unvanını aldı. Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekan yardımcılığı görevini 2012-2016 yılları arasında yürütmüştür. Halen Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Bölümü öğretim üyesi olan Ömer Korkut, Çukurova Üniversitesi Senatosu’nda Fakülte Temsilcisi, Fakülte Kurulu ve Fakülte Yönetim Kurulu üyeliği görevlerini yürütmektedir.